BOŞANMA DAVALARINDA AF
- Av. Emre Dönmez
- 20 Eki 2021
- 7 dakikada okunur

A. GENEL OLARAK
Boşanma davası, sağ eşler arasındaki evlilik birliğini kanundaki sebeplere dayanarak mahkeme tarafından sona erdirmeye yaran bir bozucu yenilik doğuran bir davadır. Dava açabilmek için evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması ve eşlerden artık ortak hayat sürdürmeye devam etmelerinin beklenemez olması gerekmektedir. Boşanma davası açan eş, dava süresince boşanma iradesini korumalı ve aksini düşündürtecek şekilde davranmamalıdır. Aksi takdirde af olarak sayılabilecek davranışları, ortak hayat sürdürmenin çekilmez olmadığı gerekçesiyle boşanma davasının reddine sebep olabilir. Bu çalışmamızda boşanma davasında af olarak sayılabilecek unsurlar Yargıtay kararları ile birlikte incelenmiştir.
B. BOŞANMANIN HUKUKİ ÇERÇEVESİ
Evlilik, nişanlıların evlilik birliği kurmalarını sağlayan bir hukuki işlemdir, bir aile hukuku sözleşmesidir. Evlilik ile beraber eşler evlilik birliğini korumak için hak ve yükümlük altına girer. Eşlerden her biri, evlilik birliğinin devamlılığı için bu yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Getirmemesi durumunda diğer eş kanun yoluna başvurarak hakimden ayrılık veya boşanma talep etme hakkına sahiptir. Bu sözleşmeyi kurmaya ehil olan taraflar, bu sözleşmeyi kurma hakları olduğu gibi sonlandırma hakkına da haizdir. Karı ve kocanın sağ oldukları durumda evlenmeyi sona erdiren hal boşanmadır.[1] Eşlerden her biri, boşanma davası açarak evlilik birliğinin sona erdirilmesini hakimden talep edebilir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa göre eşlerin boşanması ancak mahkeme kararıyla mümkündür. Sağ olan eşlerin mahkeme kararıyla mevcut olan bir evliliği sonlandırabilmesi için Türk Medeni Kanunu kapsamında boşanmaya imkan veren bir sebebin varlığı gerekmektedir. Eşlerden her biri, genel veya özel sebeplerden bir veya birkaçına dayanarak boşanma davası açabilir. Medeni Kanun, boşanmaya imkan veren sebepleri altı madde içinde düzenlemiştir.(161-166) Bu sebepler dışında bir sebebe dayanarak boşanmak mümkün değildir. Bir boşanmada hem genel hem de özel sebepler bir arada bulunuyor olabilir. Dava açarken salt tek nedene bağlı kalma zorunluluğu yoktur. Boşanma davası açacak olan eş dilerse olayda mevcut olan özel sebeplerden birine veya birkaçına, dilerse genel sebebe, dilerse de hem genel hem de özel sebeplerin varlığına dayanarak davasını açabilir. Genel ve özel sebeplere dayanılarak açılan bir boşanma davasında ilgili mahkemenin hakiminin ilk dikkate alması gereken özel sebebin olayda gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Dayanılan özel boşanma sebebi gerçekleşmişse ve af veya dava hakkının düşmesi gibi kararı engelleyecek olgular yoksa hakimin özel sebebe dayanarak boşanma kararı vermesi gerekir.Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve taraflardan ortak hayat sürdürmelerinin beklenemez bir hal aldığı durumlarda hakim durumun şartlarını da değerlendirerek boşanmaya karar verecektir.
Boşanma davası, Medeni Kanunda izin verilen sebepler doğrultusunda dava açıldığı anda geçerliliğini ve sürekliliğini koruyan evliliğe son veren bir bozucu yenilik doğuran davadır.[2] Boşanma kararı ile evlilik kesin olarak bozulur ve etkileri ileriye yönelik sonuç doğurur. Butlan kararından farklı olarak boşanma kararı geriye etkili değildir. Hakimin kararı açıklandıktan sonrasını etkiler. Evlilik birliğine taraf olan eşler, hakimden ayrılık veya boşanma talebinde bulunabilirler. Hakim tarafların bu kararıyla bağıdır. Ayrılık talebi ile mahkemeye başvuran çiftler hakkında hakim boşanma kararı veremeyecektir. Evlilik birliğinin kutsallığı, Türk Medeni Kanununca her şekilde korunmaya çalışılmıştır.
C. BOŞANMA DAVASINDA DAVACININ DAVALIYI AFFETMESİ
Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesince, boşanma davası açabilmek için eşlerden ortak hayatı sürdürmeleri beklenemeyecek şekilde evlilik birliğinin sarsılmış olması gerekir. Affetme, tarafların ortak hayatı sürdürmek için gösterdiği bir çabadır. Affetmenin olduğu bir boşanma davasında ortak hayatın eşler için sürdürülemez halde olduğunu söylemek, affeden tarafın iradesini çiğnemek olacaktır. Böyle bir durumda evlilik birliğinin temelinden sarsılması şartı artık boşanma davasında mevcut olmayacağı için dava reddedilecektir. Üstelik Medeni Kanun’un 161. maddesinde de belirtildiği gibi affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Açılan boşanma davalarının birçoğunda neden olarak gösterilen evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1) birliğin sürdürülmesinin eşler için hayatı çekilmez bir boyuta ulaştırdığı durumda boşanma için geçerli bir sebep oluşturur. Dava açan eşin, dava konusu olan olaydan davanın sonuçlanmasına kadar geçen süreçte, mevcut olayın evlilik birliklerini sürdürmelerini imkansız kıldığı ve ortak hayatın çekilmez olduğu konusunda kuşku uyandırmayacak şekilde davranması gerekmektedir. Boşanma davası açan eş, dava süresi boyunca bu boşanma iradesini koruduğunu göstermelidir. Davacı eşin, davaya konu olan olay sonrasında davalı eşi affettiği veya affetmese bile hoşgörüyle yaklaştığını gösterdiği durumlarda, boşanma davası reddedilecektir. Bu sebeple davacı eşin tüm tutum ve davranışlarıyla boşanma iradesini koruması, davanın seyri açısından önemlidir. Tarafların birbirlerini affettiği veya dava konusu olan olayı hoşgörüyle karşıladığı anlaşılan durumlarda “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” şartının mevcut olmadığı açıktır, böyle durumlarda boşanma talebi reddedilir.
Boşanma davasında davacı tarafın affedip etmediği kararlaştırılırken olayın tüm unsurlarıyla değerlendirildiğine dikkat edilmesi gerekir. Affetme yalnızca affetme beyanı ile olmak zorunda değildir. Karı kocanın barışması, yaşanan olaya karşın evlilik birliğinin sürdürülmesi ve aynı konutta beraber ikamet etmeye devam edilmesi, eşlerin beraber tatile gitmesi, olaya tolerans gösterilmesi vb. durumlarda tarafların ortak hayatı sürdürmeye devam ettikleri görülür. Affeden tarafın affetme beyanı olmasa bile affettiğini gösteren tutum ve davranışları mahkeme tarafından affetme olarak kabul edilecektir. Bu sebeple affetme niyetinde olmayan davacı eşin mahkeme süreci boyunca mahkemeyi ve davalı eşi kuşkuya düşürmeyecek şekilde davranması, affetme niyeti yoksa bunu kesin şekilde göstermesi gerekmektedir. Boşanma davası açan eşin dava sürecince boşanma iradesini koruması önemlidir, aksi takdirde bu iradesini kırması affetme olarak yorumlanabilir.
aa. Davacı eşin affetmeye dair bir irade beyanı olabilir:
Davacı eş, açık bir irade beyanı ile davalı eşe veya hakime, davaya sebep olan olaydan ötürü eşini affettiğini belirtebilir. Hakim tarafların iradeleri ile bağlıdır. Bu sebeple affetme beyanı sonrasında ortak hayatı sürdürme iradesini koruyan eşler hakkında boşanma kararı veremez. Davacı eşin affetme beyanı, beyandan önceki olaylar için geçerlidir. Affetme beyanından sonra gelişen boşanma sebepleri, geçmişteki affetme beyanından etkilenmez. Ayrıca boşanmaya sebep olan her olay için affetme ayrı olarak değerlendirilmelidir. Birden fazla sebebe dayanarak açılan boşanma davalarında davacı eş, sebeplerden birini affetmiş olabilir. Bu af, tüm olayı sineye çekip ortak hayatı sürdürme iradesini koruduğu şeklinde yorumlanmamalıdır. Hakim, mevcut olayı tüm detaylarıyla sübjektif olarak değerlendirmelidir.
bb. Davacı eş affetmeye yönelik davranışlarda bulunuyor olabilir:
Davacı eş, olayın affedildiğini açıklamak yerine örtülü iradesi ile affettiğini gösteriyor olabilir. Beraber tatile gitmek, zorunluluk olmadığı halde ortak konutta yaşamı sürdürüyor olmak gibi tarafların ortak hayatı sürdürmeye devam ediyor olmaları, davacı eşin affettiğini ve davaya sebep olan olayın evlilik birliğini temelinden sarsmadığını gösterir. Ancak davacı eşin affetmeye yönelik davranışlarda bulunuyor olup olmadığını değerlendirirken objektif değil sübjektif bir değerlendirme yapılıyor olması önemlidir. Örneğin eşlerin çocukları için görüşmeyi sürdürüyor olmaları veya aynı iş yerinde çalışmaya devam ediyor olmaları, ortak hayatı sürdürme iradelerinin olduğu şeklinde yorumlanamaz.
cc. Davacı eş açtığı boşanma davasından feragat etmiş olabilir:
Hiç kimse dava açmaya ve açtığı davayı sonuna kadar takibe zorlanamaz. Tarafların her davadan feragat etme haklarının olduğu kural olarak kabul edilir.[3] Davacı eşin açtığı boşanma davasından feragat etmesi, boşanma davası süresince boşanma iradesini koruduğunu göstermemesi sebebiyle affetmek olarak yorumlanabilir. Yargıtay da bir ilamında “"....Davalı-davacı kadın 20.09.2006 tarihli oturumda birleşen davasından feragat etmiş ve bu tarihe kadar kocadan kaynaklanan boşanmayı gerektirir kusurları affetmiştir.[4]" İfadesine yer vererek boşanma davasından feragat etmeyi affetme olarak işleme alınacağını belirtmiştir.
Boşanma davasından feragat etmek için duruşma sırasında sözlü olarak beyan etmek veya davacının imzasının ona ait olduğunu ortaya koyan noter veya hakim huzurunda verildiğini belirten şerhi içerek dilekçe vermek gerekir.[5]
Davacı taraf affetme iddiasını ortaya atmadan hakimin resen mevcut olayda affetme veya hoşgörü gösterme olduğu gerekçesiyle boşanma davasını reddetme hakkı yoktur. Affedildiğini iddia eden davalı bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Affedilme için uğraşan ancak sonuç alamayan eşin affedildiği iddiası ile boşanmanın reddini talep etmesi geçersizdir.
D. DAVACININ AFFETTİĞİ ŞEKLİNDE YORUMLANMAMASI GEREKEN DAVRANIŞLARI
Davacı tarafın davranışları değerlendirilirken objektif değil sübjektif bir değerlendirilme yapılması önemlidir. Örneğin aynı konutta yaşamaya devam etmek mutlak olarak affedildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Davacı taraf ekonomik vb sebeplerle eşi ile aynı evde yaşamayı sürdürmek zorunda kalmış olabilir. Ayrıca yaşanan olay üzerinden aynı evde ne kadar ikamet edildiğinin de değerlendirilmesi gerekir. Kişi imkanını bulduğu anda konutunu ayırmış ve boşanma davası açmışsa, olayın hemen üstüne evi terk etmediği için affettiği veya olayı hoşgördüğü şeklinde yorumlanmamalıdır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/12802 E. Ve 2015/13908 K. Sayılı ilamında “… davacının şiddet olayından sonra dokuz-on gün gibi kısa bir süre müşterek hanede kalması bizahiti af olgusunu ispatlamak için yeterli değildir.” ifadesine yer vererek ortak konutta yaşamaya devam etmenin mutlak olarak affetmek olmadığını açıklamıştır. Makul süre ve şartlar içerisinde konutu terk eden eşin boşanma iradesini koruduğu açıktır.
Bir boşanmanın birden fazla sebebi olabilir. Davalı tarafın bu sebeplerden birini affetmiş olması tüm boşanma sebeplerini affettiği ve boşanma davası açamayacağı anlamına gelmez. Affettiği olaydan sonra yaşanan ve boşanma sebeplerini oluşturan her olay için boşanma davası açma hakkına sahiptir. Yalnızca affettiği olayla ilgili açtığı boşanma davasında karşı taraf affedildiğini iddia ve ispat ederse boşanma davası reddedilecektir.
Konuyla ilgili Yargıtay kararı:
“Bizzat davacı eş tarafından barışma girişiminde bulunulması bu olaydan önce yaşanmış olan ve davaya konu edilen olayların affedildiği anlamını taşır ve dolayısıyla barışma girişiminden önce yaşanıp da davaya konu edilen olaylar hükme esas alınamaz. Elbette ki barışma girişiminden sonra başkaca olaylar yaşanmış ve bunlar boşanma davasına konu edilmiş olabilirler. Bu durumda barışma girişiminden önceki olaylar hükme esas alınamazsa da, bundan sonraki olayların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olduğunun anlaşılması karşısında boşanmaya karar verilir. Belirtmek gerekir ki; eşlerin yakınları tarafından yapılan barışma girişimleri, bunların davacı eşin isteği ve yönlendirmesiyle yapılmadıkça “affetme” olarak nitelendirilemez.”[6],
SONUÇ
Boşanma davalarında affetme yalnızca bu boşanma iradesinin sürdürülmediği anlaşılan durumlar için geçerlidir. Tarafların bu iradeyi sürdürmemeleri yalnızca beyanla değil davranışları ile de anlaşılmaktadır. Mevcut olayın tüm şartları ve davacı tarafın içinde bulunduğu durum değerlendirildiğinde davacı taraftan aksi şekilde davranması beklenmeyen durumlar için affettiği şeklinde bir değerlendirme yapılmamalıdır. Davacı taraf hak düşürücü süre dolmadan boşanma davasını açtıysa ve affetme iradesi göstermemişse hakim olayı değerlendirip kararını buna göre verecektir. Davacı tarafın gereken hukuki yollara başvurmaması –zorundalık halleri olmadığı düşünülürse- boşanmaya sebep olan olayı hoşgördüğü şeklinde yorumlanabilir. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
KAYNAKÇA
*Dural, Öğüz ve Gümüş,2020:104
*Güneşlioğlu, F, Boşanma ve Boşanmanın Hukuki Sonuçları (Yüksek Lisans Tezi), T.C. Bahçeşehir Üniversitesi Soyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı
*Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2005 tarihli, 2005/1555 K. Sayılı ilamı
*Dinçer YILMAZ, MEDENİ USUL HUKUKUNDA DAVADAN FERAGATE İLİŞKİN HÜKÜMLERİN İDARİ YARGILAMA USULÜNDE UYGULANMASI, (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2011, 66)
*Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.09.2007 tarihli ilamı
*241 Gençcan, Ömer Uğur: Boşanma Hukuku, Ankara 2006, s. 629.
[1]Dural, Öğüz ve Gümüş,2020:104 [2]Güneşlioğlu, F, Boşanma ve Boşanmanın Hukuki Sonuçları (Yüksek Lisans Tezi), T.C. Bahçeşehir Üniversitesi Soyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı [3]Dinçer YILMAZ, MEDENİ USUL HUKUKUNDA DAVADAN FERAGATE İLİŞKİN HÜKÜMLERİN İDARİ YARGILAMA USULÜNDE UYGULANMASI, (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2011, 66) [4]Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.09.2007 tarihli ilamı [5]241 Gençcan, Ömer Uğur: Boşanma Hukuku, Ankara 2006, s. 629. [6]Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2005 tarihli, 2005/1555 K. Sayılı ilamı
Av. Emre DÖNMEZ & Stj. Av İrem POLAT
コメント